11 Ağustos 2010 Çarşamba

Home Bitter Sweet Home


Kısa kelimeleri seviyorum. Bir çırpıda söylenebiliyorlar. Sonra boylarına göre büyük anlamlar içeriyorlar. Cümle olumlu anlam taşır gibi gözükse de seni ters köşeye yatırmak istiyorum sevgili Lokur. Bok da kısa bak. Ama ne boktan bir anlamı var değil mi? Kötü kokuyu çağrıştırıyor bir kere doğrudan. Ay pardon unuttum kızların sıçmadığını. Bok da neyin nesi kuzum?
Girişi yine boş yere uzattım svg Lokur ama bilog benim değil mi? Beğenmiyorsan okumazsın. İlla ki bi taliplisi çıkar. Ben de ona yazıyorum. Neyse...
İşte ev de benim için kötü anlamlar ifade eden kısa kelimelerden. Bir yerde eğlenirken evden aramaları, eve gitmek zorunda olmam ya da arkadaşlarımdan birinin eve gitmek zorunda olması çok tatsız geliyor. Türettiği kelimelerden de pek hazzettiğim söylenemez. [Evlilik, evlilik sözleşmesi, evsiz, ev yemeği, evcilik, ev telefonu, ev arkadaşı, Eva Mendes?...]
21 yaşındayım ve son 3 yılım diğerlerinden daha çok bunalıma Ev sahipliği yaptı. Kendime göre haklı sebeplerim var, bir yandan her insan yavrusu gibi farkında olmadan abarttığım sebeplerim de var. Bunları daha net görebiliyorum. Artık iyiyim tabii ki ama bu son senelerde evimle daha çok haşır neşir olma fırsatını yakaladım. En azından diğer yıllara nazaran. [Biraz gezentiydim de ayıptır söylemesi] Gözlemlediğimde dikkatimi çeken bazı detaylar oldu. Bahsetmek istediğim şeyler bu ayrıntılar.

Mesela ben uyku hali haricinde gecelik, eşofman gibi şeylerle dolaşmaktan nefret ederim. Uyanır uyanmaz altıma bi kot pantolon ya da üstüme bi elbise gibi gündelik kıyafetler geçirme taraftarıyım [ama evde Bihter Ziyagil gibi dolaşmıyorum yine de : )] Belki de uykuya düşkün olmadığımdan bana onu hatırlatacak şeylerden uzak durmaya çalışıyorumdur... Fakat bu hareket evde 10 günden fazla zaman geçirenlere göre değil, bu hususta uyarmalıyım sizi. Bir kere geceliğin etek kısmı çok hoş bir şeydir. Bu duyguyu maalesef sadece kadınlar tadıyor, buna çok üzülüyorum. Erkeklerin de yaşaması gereken bir his. Onlar da insan canım! Üfül üfül uçuşan etek... Giymeniz taraftarıyım beyler.. İşte bu gecelikleri falan böyle abuk sabuk terliklerle kombine ettikten sonra içinden çıkabilene aşk olsun. Yani selülitlerim falan olmasa [gün geçtikçe çoğalıyorlar : (] öyle dolaşacağım her yerde. Ev adamı içine çeker...Tıpkı Teletubbies'teki gıcık süpürgemsi şeyin yemeği yuttuğu gibi...Ama sizi kurtaracak ne bir Tinky Winky'niz vardır ne de Dipsy'niz : (

Diğer gözlemlediğim şey ise Ev hayvanına olan sevginin büyümesi. [bak bu türemiş halini seviyormuşum aslında] Nam-ı diğer petlerimize bir sevgili gibi bağlanıyoruz. Aslında kedimden başka bi başlık altında bahsetmek isterdim zira kendisi bahsedilesi bir kişilik ama burada ucundan birazcık koklatmak istiyorum. Başlarda kendisine hiç alışamamıştım ama artık dışarı çıkınca özler oldum. Ev insanı gereksiz şeylere alıştırıyor...
Bir diğeri aşk acısı gibi özlem gibi negatif duygulara karşı kişiyi daha hassas bir hale getirmesi. Gerçi ''depresyonun %50si insanların kendi kendilerine ürettikleri aslında var olmayan sebeplerden meydana gelir'' gibi bilimsellikten son derece uzak ama aynı zamanda realist bi tespitim var halihazırda. Bunu çok kişide gözlemlemedim şimdi depresifcik kardeşlerim bana kızmasın lakin haklı olduğum bir konu olduğunu düşünüyorum. Çok yakınımda depresyona giren insanlardan gördüğüm kadarıyla ürettiğim bir tespit. Kısmen uydurma yani... Eve kendini kapatmak da depresyonun temelini atıyor. Uzak durmak lazım, semptomlar belirmişken...
Tabii sıkıldığım zamanlarda ev çok iğrenç bir yer olarak geliyor bana yine. Okul zamanları hiç özlemiyorum mesela. Ama dikkatimi çeken bir husus var; Odamı özlediğim. Sanırım burada ortaya çıkıyor durum. Bana ait olanı özlüyorum. YatağıMı, OdaMı, BilgisayarıMı...Sahiplenmek her zaman mutsuzluk getirdi bana. Bilemiyorum belki mutlu olanlar da vardır aranızda. Bana hiçbir faydası olmadığını söyleyebilirim. [Karşımdakinin götünü kaldırmak hariç! Erkekleri tanıma konusunda çok yardımcı oldu emin olun...] Aksine manevi anlamda da götürdüğü birçok şey oldu. Kendime 'iyelik zevzeği' derim hep. Bir iyelik ekiyle çok anlamlar yüklerim ve gereksiz olduğunu hep kaybettikten sonra fark ederim. İyelik zevzeği olmak hiç hoş bi şey değildir sevgili Lokur...Ben yine aşık olacağım, yine sahipleneceğim ama sen yapma. Control'ün self kelimesiyle beraber kullanılınca yardırdığını düşünüyorum. -Önünde sonunda oduna bağlayıp duygulardan arınma tehlikesinin birazcık öngörüyle görülebilir olmasına rağmen- uygulanması gerektiği görüşündeyim ayrıca. Mutlu olursunuz en azından. Ne şekilde mutlu olunduğu önemli değildir ne de olsa...Hayat böyle manasız bir şey.
Sonunda anladım ki ben evi değil, içini sevmiyorum. Bana ait olmayışını. Gerçi belki istese olurdu ama bi seçme şansı vermediler ki eve... Ben isterdim ki kapıya anahtarımı sokup açabileceğim bir eviM olsun... Ama yok. Olması da mümkün gözükmüyor. Şans oyununun açacağı bir kapıdan ibaret gözüküyor en azından : ) Şu fotoğraftaki gibi bi şey olursa da pek şükela olur be Lokur...Bunu göl kenarında hayal ediyorum tabii ki. Kısfmet. Göl kenarında izole hayat özlemim hiç bitmez benim...
bu arada: MetaforlarıM; hayatıma anlam katıyorsunuz her geçen gün...Beni hiç bırakmayınız olur mu?
egz o egz o gosip görl

2 yorum:

  1. seninle tamamen aynı duyguları paylaşmakta idim evvelden "ev" konusunda.lakin ne zaman kendi evİM oldu , işte "ev" kelimesi artık benim için "Mütopyağ" gibi bişey çağrıştırır oldu :)
    bu iyelik zevzekliği gibi bişey değil ,dünyada milyonlarca kedi var ama senin kedin bi tanedir , insanlar da öyle , yüzlerce Ahmet-Goerge-Pepe-Frank-Chung Yeng vardır ama senin tanıdığın bildiğin ya da aşık olduğun bir tanedir.ama ev söz konusuysa eğer , bugün Şişli'de bir evin olur yarın Kadıköy'de sonra İzmir'de sonra Van'da orda burda vs... ama o evi ev yapan ve seni ona bağlayan şey o duvarlar değil , nerde olduğu değil , sensin.o yüzden "evİM" demek "ben" demek.yerinde olsam herşeye bağlanmaktan korkarım ama kendime bağlanmaktan korkmam.elbet senin de birgün EvİN olacak ve çok mutlu olacaksın :)

    PS:eteğin rahatlığını yaşamak için sütyenin rahatsızlığını yaşamak da gerekiyorsa batsın bu dünya :D

    YanıtlaSil
  2. hahaha yok travesti gibi dolaşın demiyorum :D ama yani kilt gibi bi şey olursa ne dediğimi anlarsınız : )

    çok doğru söylüyorsun aslında ama ben kendime de bağlı olmak istemiyorum Gencoğ, onun da sağı solu belli olmuyor. : )

    YanıtlaSil