25 Temmuz 2010 Pazar

vantilatörü kapattıktan sonra oluşan hüzün.


18+ bir hikaye

Sıpsıcak bir yaz günüydü. Havanın sıcaklığına paralel derecede bir nem oranı vardı. Annemin klişeleri durumlar karşısında tepkisiz kaldığımda her zaman beynimin bi köşesinden pop-up olarak beliriverir. Rahmetli 'nin ''sıcak önemli değil de bu nem insanı mahvediyor'' cümlesi geliverdi aklıma. Her zaman çok saçma bi cümle olduğunu düşünürdüm zira onu rahatsız eden nem değil terdi. Ama ses etmezdim takılsındı kafasına göre...
Elimde sevdiceğimin elleri varken hava daha da sıcak geliyordu sanki. Evet elleri vardı çünkü iki eliyle tek elimi kavramayı severdi. Bilemiyorum diğer elimin boştayken rahatsız olduğu aklına hiç gelmiş miydi ama bunu değiştirmek için en ufak bi çaba göstermemişti. Olsun varsındı., madem öyle mutluydu ben de birazcık rahatsız oluvereydim ölmezdim.
Arada bir suskun anlarımızda kafasını bir şey düşünüyormuş gibi uzaklara diker İstanbul'u seyrederdi. Yüzündeki elin elimde mutluluğunun verdiği kalıcı ama belirsiz gülümseme olmasa bana uzun süre bakmak istemediğine dair her zamanki paranoyalarımından birini yakıştırabilirdim üzerine. Ama utangınçlığını bildiğimden bol gelir, tam oturmazdı. Yanakları Haydi (Peter'in manita) gibi kızarmazdı ama pembeleşirdi acayip bi şekilde. Nasıl yapıyordu bilmiyorum ama utangaçlığı kendisine çok yakıştırıyordu. Ya da bilemiyorum, alışık olmadığımdan hoşuma giden bi durumdu bu. Kim bilir??
Suratına bakmak çok güzeldi. Tablo seyreder gibiydim. Keşke hep profilden poz verse & ben onu istediğim kadar seyretsem diye söylenirdim. Harika renkte & şekilde iki gözün ortasına bilinçli & ölçülü bi şekilde yerleştirilmiş çok tatlı bi burnu vardı. Ben güzel burunlu erkekleri çok severim, kendimde olmayanı bulunca seviyorum belki de bilemiyorum. Güldüğünde ince dudaklarının köşelerinde oluşan kıvrım bile onu saatlerce güldürmek için yeterli bi sebepti. Dişleri de burnu gibi yerleştirilmişti sanki. Özenle yapılmış ama sonradan güzelliğine dayanamayıp can verilmiş bir heykel gibiydi. En azından kendisini ilk gördüğümde aklıma bunu getirivermişti. Uzuzun, sarı saçları vardı. Aslında tam sarı değildi ama renklerden egzotik bi isme sahip olanı sadece Mürdüm olduğundan ve mürdüm ile alakası olmayan bir saç rengine sahip olduğundan sarı demekle yetiniyordum. Kendinden doğal saç kıvrımları vardı. Yumuşacıktı saç telleri. Gören herkes dokunmak istiyordu ama o saçlarıyla oynanmasından rahatsız olduğu için kimseye izin vermiyordu. Tatlı ingiliz aksanıyla konuşurken, kekelemesi & aptallaştığını belli etmesi bile çok güzeldi. Gerçi ne dediğini pek anlayamıyordum. Zira ingilizceyi sadece nette geliştirebildiğim için konuşmayı bayağı bi unutmuştum. Ama onun da çaresini bulmuştu. Aramızdaki dil sorunu yüzünden Türkiye'ye geldiğinde bi defter getirmişti. ''Defterde yazışırız, daha sonra evime götürürüm, her baktığımda seni hatırlarım'' demişti. İçtenliği & böyle bi fikri kendi kendine üretmesi çok hoşuma gitmişti. Samimiydi. Belki diğer erkeklerde olmayan bi şey daha onda vardı. Yakışıklılığı diğer güzelliklerini köreltmemişti. Sadece buna odaklı bi hayat yaşamıyordu. Daha derinlerde manalar arıyordu. Sığ değildi diğerleri kadar. Daha duygusaldı. Bu da aranan bi özellikti & onda vardı. Sonra kendine has birçok özelliği vardı. Mesela kot pantolon giymezdi asla. Hesapçı davranmazdı. ''Şu anda şunu yaparsam öbür yola kapım açılır'' diye düşünerek hoşlandığı kıza banka hesabı gibi bakmıyordu. Duyguları vardı. Duygular. Beyaz & güzel ellerinin arasındayken kendimi çok şanslı hissediyordum...
Sonra bir gün, diğerlerinden hiçbir farkı olmayan bir gün, kulağımda rahatsız edici bi sesin yok olduğunu hissettim. Bu bir rahatlama işaretiydi aslında. Sanki günlerdir o ses vardı & ben ondan son derece rahatsız oluyordum. Ses kesilince üzerimden bir yük kalkmış gibiydi.
O gün kendimi kandırdığımı fark ettiğim gündü. Hiçbir zaman O olamamıştı aslında. Hiç kimse bir başkasının yerini dolduramazdı. Asla dolmayacaktı o boşluk. Benim için bir örtüydü aslında bu heykel. Dolduramayacağım boşluğun ağzını örtüyle kapatmaya kalkmıştım. En ufak bir rüzgarda -ki bu herhangi bir şarkıydı- havalanacağını & tüm o boşluğu gözler önüne serebileceğini hesap edememiştim. Deliklerle hayata devam etmek vardı görünürde. Artık kabullenmek & kendi kendine yok olmasını beklemek.
O gün elektrikler gitmiş, mekandaki vantilatör kapanmıştı.
Zaman geçti & canıtın değişti. artık utanmıyordu. ve kot pantolon giyiyordu.
Şu anda en güzeli ikisinin de bu blogtan asla haberinin olmayacağıydı. Ne diğerine bundan bahsedebilmiştim, ne de örtüye.
Vantilatör kapanalı çok zaman olmuştu.
Ama hava hala sıcaktı.
..

egzo egzo gosip görl

2 yorum:

  1. hikaye ve kişiler %100 gerçek midir yoksa fantezi ürünü mü ? açıklık getirirseniz sevinirim efendimiz

    YanıtlaSil